Köprünün başında, sarı boyalı caminin beyaz minaresi karşılıyor. Mübadele sonrası boşalan köy, tüm evleri tekrar dolarak, göl üzerindeki yaşamını sürdürmeyi bilmiş.
Gölyazı'nın gecesine tanık olmak için soğuğa rağmen direndik. O da bize tüm canlılığı ile kış demeden cevabını verdi. Işıl ışıl renk renk bir gece yaşayacak Gölyazı...
Teknelerin çapaları hep üzerinde, tekne kaçsa kaçsa gölde nereye kaçacak. Her bir tekne kıyıya burundan çıkmış, sahibini bekliyor.
Çapalar ise, açıkta av zamanı görevi üstleniyor. Paslıda olsa, tekneye dur demek için sözü geçiyor.
Gölün kenarı sazlıklarla çevrili, sazlıklar hem gölü süslüyor, hem de göçmen kuşların barınağı görevini üstlenmişler.
Sarı sazlar ile mavi renkli teknekler konrast yaratmış, bizleri alı koyuyor yürürken. Baharda bu sefer yeşil ile mavi kontrast yapacaklar. Dört mevsim Gölyazı'ya gelmek için planlar yapılıyor.
Teknelerin adı yok, renginden tanıyor olmalı sahipleri. Hepsi renk renk dizilmiş sahile.
Sodalı, yağmurla çamurlanmış göl suyu renklerini ağartmaya çalışıyor teknelerin. Renkleri de solsa göle küsmüyor tekneler..
DİPNOT :
Gölyazı Efsanesi;
Çok önceleri, Marmara Denizi'nin güneyinde bulunan Odryses (M.K.Paşa) Çayı, Bandırma'dan denize dökülürmüş. Bugünkü göl de yokmuş. Gölün olduğu yerde Apollonia Krallığı, M.K.Paşa'nın bulunduğu yerde de Melde Krallığı bulunmaktaymış. Apollonya kralının güzel kızını Melde Kralı, oğluna istemiş. Ancak kızın gönlü olmadığı için varmamış bu prense. Kral, bir tepe üzerinde saray yaptırarak, kızını buraya saklamış. Bunun üzerine kızan Melde Kralı, "Görün o zaman" demiş. Odryses Çayı’nı Apollonia kentinin bulunduğu topraklara doğru çevirmiş. Irmak, tüm Apollonia topraklarını sular altında bırakmış. Apollonia kenti ile, prensesin bulunduğu sarayın çevresi sularla çevrili birer ada olarak kalmış. Apolyont (Ulubat) Gölü de işte böyle oluşmuş. Doğal ve tarihsel güzellikleri içinde yaşayan köylülere göre Ulubat Gölü'nün oluş öyküsü böyledir.